İstanbul’un havasının temizlendiği, trafiksiz, şahane günlerden sonra çalışanlar için yorucu bir hafta geride kaldı. Bayram tatilinde tiyatrolar da moladaydı. Böyle olunca da size dumanı üstünde oyun yazısı hazırlayamadım. Zaten tiyatro sezonunun da sonuna geldik. Yani yaz boyu yeni oyun değerlendirmeleri yapmam zor gibi. Ama bu yaz da diğer yazlar gibi turnelerle ve festivallerle dolu geçecek. Ve pek tabi bazıları yasaklanacak. Yıl boyunca bana başka şehirlerden yazan, oyunları okuyarak seyretmiş gibi olanlarınız için de turneler tam bir fırsat olacak.
Geride bıraktığımız sezon ödül jürilerince değerlendirildi ve ödüller sahiplerine ulaştırıldı. Ben de kendi değerlendirmelerimi yapmak istiyorum. En başarılı yönetmen, oyuncu, oyun gibi kategorilerden ziyade, bu sezon tiyatrolar hangi konuları kendilerine dert edindi, tiyatroların başına neler geldi, sezona şöyle bir bakmak istedim. Geçmiş yılların öncelikli konusu olan göçmenlik meselesi bu sezon gerilerken, savaş gerçeği repertuvara klasikler yoluyla dahil oldu. Kadına yönelik şiddet sokakta nasıl attıysa, tiyatroda da kendine o kadar geniş yer buldu. Görmezden gelinmeye çalışılan LGBTİ+ bireyler tiyatro aracılığı ile ‘‘varız ve buradayız’’ demeyi sanat yoluyla sürdürdü. Toplumun çöken ahlaki yapısını konu alan oyunlar farklı ülke, farklı dönem yazarlarının sahneye taşındı. Edebiyat uyarlamaları, klasikler, müzikaller, daha az tercihle komediler seyirciye hep bir şeyler anlatmak istedi. Yeni ve başarılı metinlerle tanıştığımız bir sezon oldu. Çok sayıda genç oyuncu ve topluluk tiyatro sahnesinde varlık göstermek için zorlu şartların üstesinden gelmeye çalıştı. Sayısal olarak çok sayıda oyunun kaçınılmaz sonu kimi zaman kaliteden ödün verilmesine sebep oldu. Büyük prodüksiyonlar da küçük bütçeli heyecanlı işler de aynı sofradan, bilet satarak ekmeğini kazandı.
Tiyatro sadece bugün değil, var olduğundan bu yana topluma hikayeler anlatıyor. Üstelik teknolojik çağa kafa tutarak. Her gün yeniden, capcanlı sahneden seyircisiyle buluşmaya devam ediyor. Bu nedenle de toplumu dizayn etmek isteyen herkesin gözü daima tiyatroda oluyor. Unutmayın hiçbir şey söylemeyen tiyatro bile bir şey söylüyor. Yani tiyatro özel seçimleriyle politik olduğu kadar öz varlığı ile de politik olmaya devam ediyor.
Alenen yasak ya da sansürün dışında, örtük baskılarla da tiyatro sanatı zor zamanlardan geçiyor. Özellikle ekonomik olarak fakirleşmenin sarhoşluğundayken bu ülkede tiyatro yapmak deli işine dönüyor. Ama çok şükür harika delilerimiz var. Fahiş salon kiraları, elektrik faturalarının yanında, biletlerden alınan vergilerle tiyatroculara ‘‘yapmayın, oynamayın’’ deniyor. Tiyatrocular da inadına yapıyorlar, iyi ki yapıyorlar. Ödenekli tiyatrolar repertuvar belirlerken özgür olamıyor, özel tiyatrolar büyük ölçekli işler üretemiyor, ticari işletmelere dönen tiyatro grupları ise kimse alınmasın, üzülmesin diye suya sabuna dokunmuyor. Sektörde kimse dertsiz sahneye çıkmıyor yani.
Şimdi size sonu sürprizli birkaç bilgi vereyim. Bu sezon kurumsal tiyatrolar başarılarından dolayı cezaya çarptırıldılar. Çoğu okurumun haberi bile yoktur belki ama bu sayfadan oyunları ve aldıkları ödüllerle adı geçen Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu’nun (NKT) Genel Sanat Yönetmeni Murat Daltaban ve Yapım Yönetmeni Özlem Daltaban, hizmet süreleri dolmadan, gerekçe göstermeksizin görevlerinden alındılar. Bu ikilinin Bursa’ya kazandırdığı tiyatro alanları, oyuncular, kaliteli yapımlar dışında; 1984 adlı tiyatro oyunları, 2023 yılında 25. Afife Tiyatro Ödülleri’nde En Başarılı Oyun dahil 5 ödül, Tiyatro Eleştirmenler Birliği’nden Yılın Oyunu Ödülü almıştı. İstanbul dışından gelip bu değerli ödülleri almak anlaşılan Nilüfer Belediyesi tarafından ‘‘hiçbir başarı cezasız kalmaz’’ mottosuyla değerlendirildi.
Geçen sezonun fiyaskoları bununla bitmedi; Nisan ayında bölge için çok değerli olan Tarsus Şehir Tiyatrosu kapatıldı ve yöneticileri, sanatçıları köpek ıslah evinden, çay ocağına, nikah salonundan, kadın sığınma evine dağıtıldı.
Ve uzun yıllardan sonra kültürel olarak oldukça geri sıralardaki İzmir şehri nihayet Şehir Tiyatroları’na kavuşmuşken, Kurucu Genel Sanat Yönetmeni, duayen tiyatrocu Yücel Erten görevinden alındı. Ve sıkı durun bu üç kusurlu hareket de CHP belediyelerinden geldi. İşte kötü sürpriz bu. Siyaset, sanattaki anlayış yoksunluğunda birleşmiş gibi görünüyor. Sanatçılar konu hakkında sesini türlü mecralarda duyurmaya çalışıyorlar. Ben de buradan onlara ses olmak isterim.
Sokak hayvanları için hazırlanan ölüm tasarısını huzurunuzda bir kez daha ret ediyorum. Bana sormuyorlar tabi, size de sormadıkları gibi. Ama sokak hayvanlarının sesi bizden başkası olamaz, unutmayalım, susmayalım. İyi dileklerle kapanış adetimiz olduğundan herkese iyi pazarlar.